Lale Temelkuran'ın bir resmi 
  
     "Mavi kuş konardı omzuma geceleri.
    Kuyruğunda uzun bir kediyle,
    kırmızı balıkla.
   ‘Kötüsün sen’ derdi ihtiyar kadın dünyaya.
    Tutardı elimi.
    Dökülürdüm.
    Suya."

YAK ile MOĞOLİSTAN

...
Gençti. Bir sokak boyunca yürürken yenmişti. Bilemeyeceği şuydu, birbirimizi inciterek özgürleşebiliriz. Mesele birbirinizi yememekte.
...
Balığıma bunları söyletmiş olmamam, bunlar belki kanılası, bir yana neden bir insanı değil de bir öküzü buldu kendini evcilleştirmek için, bilmiyorum. Belki insanların bu kadar vakitleri olmadığındandır. Serendipli üç prensin çıktıkları yolda, aramadıkları halde mutlulukları buldukları bir masal vardır. Balık da, yıllarca Gökkuşağı Irmağı’nı dinlemiş bir balık, neden benzerleriyle karşılaşmak için çıktığı yolda kendisine hiç mi hiç benzemeyenlerle bir yol paylaşabileceğini öğrenmesin?

     Bitirebilirim artık.          Tesadüfler mi?


     Bazen masal, kendi tesadüflerini, çarpışmalarını zorlar. Biriktirip biriktirebileceği bir çarpışmada saçacağıdır. Masalın yalnızlığı olmalı bu. Uz’un uzamından tesadüfün, bir bakmışsın,  çekilivermesi.

soyuna soyuna ulaşılan bir soytarı

Ben yarım bir yazarım. Belki bu yüzden yarım bir insanım da. Eksik metinlerimi sürüklüyorum HER YERE. Yazarlarçevirmenlermüellifler çeklince öykümden alelacele bir son uydurmam gerekiyor.  Ne yazarsam, nasıl yazarsam yazayım bir çocuğun ağzı üstündeki, kalemle çizilmiş bir bıyık gibiyim: TUHAF! Oysa içimde durmak bilmeyen bir soytarı var. Dışımdaysa bir soytarı karikatürü. Bir öyküyü kaybettikçe dışımdan bir şey eksiliyordur belki. İnsan soyuna soyuna soytarısına ulaşır. Onu da çıkarınca
                 
Ellerim kısılır mı diye korkardı Çengelli Hanım. Oysa eskiden tutturmazdı kendini. Bir kez kaybedince ilk yalanını, çok korktu.
O kadar büküldü ki ‘ellerim kısılır mı?’ dedi bir kez, ama’ya tutturunca kendini.